17 Ocak 2008 Perşembe

Kapalıçarşı'nın tek Gramafon tamircisi

Kapalıçarşı’daki küçük bir dükkanda gramofon tamirciliği ve üretimi yapan Mehmet Öztekin, geçmişin bu sihirli kutusunu günümüze taşıyor. Günümüzün çok daha ileri cihazları karşısında unutulmaya yüz tutan gramofonlar, onun ellerinde sadece bir koleksiyon nesnesi olmaktan çıkıyor ve yaşama dönüyor, ses veriyor.

Bugün hafızasında taşıdığı binlerce şarkı, yüksek ses kalitesi, gömleğinizin cebine bile sığabilecek ergonomisiyle iPod’unuz, sizi müziğin sihirli dünyasına bağlıyor olabilir. Oysa müzik dinlemek, dijital olanaklar tarafından son derece pratik yöntemlere kavuşturulmadan önce, oldukça zahmetli bir işti. Ses bantlarını kullanan mekanik teypler, pikaplar ve daha da önce gramofonlar taşıdı notaların iksirini insanlara. Bugün hassas bir çember üzerinde gezinen parmakların menüden seçip dinlemeye aldığı şarkılara; eskiden şaşkınlık ve hayranlıkla bakılan taş plaklar üzerinden ulaşılabilirdi ancak. Ama işte, “eskimiş” şeyler unutulur. Bir dönem varlıklarıyla insanların hayatını kolaylaştıran nesneler, kendilerinden daha gelişkin olanlar dolaşıma çıktığında unutuluşun acımasız döngüsüne girerler.
Gramofon da vefasız insan belleğinin tozlu bir köşede unuttuğu eski kıymetlilerden. Sesin kayıt altına alınabilmesini mucizevi bir buluş olarak karşılayan ve o kaydın yeniden dinlenmesini sağlayan gramofonların başında belki de yaşamlarının en keyifli anlarını geçiren insanlar bizden sadece birkaç kuşak uzaklıkta. Ama bugünün kuşağı, değil gramofon dinlemek, onu tanımıyor bile. Elbette bu, hüzünlü görünse de kaçınılmaz bir durum. Öyle ki, bir süre sonra da iPod’lar meraklı koleksiyonerler dışında kimsede olmayacak şüphesiz. Gelecekte, belki yine tarihi bir çarşının bir köşeciğinde, dijital aygıtlarla ilgilenen birinin öyküsü anlatılacaktır. Biz şimdi “Gramafoncu Baba”nın dükkanına girelim ve gramofonu bugüne taşıyan Mehmet Öztekin’e kulak verelim...

Gramofon cihazı iki ana bölümden oluşur. Altta bir gövde ve yukarı doğru bir çiçek gibi açılan ses borusu. İğnenin dönen taş plak üzerinde çıkardığı titreşimler bu alüminyum boru aracılığıyla ses olarak havaya aktarılır. Plağı çeviren disk ise, mekanik olarak elle kurulan bir zembereğin sağladığı güçle döner. Bir başka deyişle, gramofonun enerji kaynağı kol gücüdür... Elektrikli radyolar ve pikaplar bu yüzden önemli bir yenilik olarak görülmüş ve gramofonun tahtını kolay ele geçirmişler.

“Devir” değişince...
Tarihi Kapalıçarşı’nın Lütfullah Efendi kapısı çıkışında; vitrini, rafları, masaları gramofonla ve gramofon parçalarıyla dolu dükkanın içinde beyaz saçlı, beyaz sakallı bir gramofon ustası oturuyor. Mehmet Öztekin, 40 yılı aşkın zamandır; gramofonun en şaşaalı günlerine de, önce radyo sonra televizyon karşısında itibar kaybettiği en kötü günlerine de tanıklık ederek gramofon tamirciliği yapıyor.
Öztekin için gramofon baba mesleği: “Bizim çocukluğumuz farklıydı. Okul tatil olur, sana bir hafta sokakta oynama izni verilir; sonra bir ustanın yanına gidip çalışırsın. Ben de babamın yanında feyz alarak başladım.” Bir zorunluluk gibi görünse de Mehmet Öztekin gramofon işinin tüm hayatını kapsayacak bir uğraş olduğunu çabuk fark etmiş. Uğraş çocukluktan başlayınca onun uzun bir tarihine tanıklık etmekte mümkün elbette. Öztekin de gramofonun öyküsünü çok özet bir benzetmeyle açıklıyor: “Bugün evlerimizin başköşesinde duran televizyonların birden ortadan kalkmaya başladığını ve geçiminizi de televizyon tamirciliğiyle sağladığınızı düşünün!” Şimdi nostaljik bir merakla gramofona duyulan ilgi yeniden artmaya başlasa da, Öztekin’in uzun yıllar yaşadığı sıkıntıları özetliyor bu benzetme. “Bugünkü görüntü güzel; oysa yakın zamana kadar koşullar sert ve yorucuydu. Ama ben direndim. İnsanın hamurunda bir tuhaflık var: İnsanlar elindekinin değerini kaybetmeye başladığında ya da kaybettiğinde anlar. Bu sevdiğimiz insanlar için de geçerlidir, önem verdiğimiz nesneler için de... Gramofon dünyanın en önemli buluşlarından biridir hâlbuki; gramofona kadar sesin kaydedilmesi, bu kaydın taşınıp götürülebilmesi mümkün değildi.”
Ama sonra...
Sonra pikaplar çıkmış ve devir düşmüş. Bu, sesi taşıyan plağın dakikada 78 yerine 45 devir yapması ve daha fazla kayıt hacmine sahip olması demek. Sonra 33 devirli long play’ler gelmiş. Böylelikle sözcüğün her anlamıyla “devir değişmiş”. Bu yenilikler insanların gramofonu terk etmelerine neden olmuş. Bu dönem, Öztekin ve işi için de zorlu bir dönem. Nitekim, iyi ya da kötü, gramofonun başına gelen her şey biraz da Öztekin’in başına gelmiş oluyor. Daha küçük bir dükkanda, daha doğrusu bir hanın üst katlarındaki küçük bir ofiste bir tür “geri çekilme” yaşamış gramofonla birlikte Öztekin. Ama gösterdiği direnç, onu sadece Türkiye’nin değil dünyanın da bilinen grafomoncularından biri haline getirmiş. O bunu büyük bir doğallıkla dile getiriyor: “Türkiye’nin neresinde olursa olsun, arızalanmış bir gramofon, üç el, beş el, sekiz el değiştirir, yine burayı bulur!” Gelen arızalı gramofonlar “kurtarılabilir” durumdaysa Öztekin bunları ayağa kaldırıyor. Eğer arıza “ölümcül”se de gelen cihazın işe yarar parçaları nı kullanıyor. Öztekin’in yeni ürettiği gramofonların önemli bir hammadde kaynağı bu eskiler. Bu dönüşümü bir tür organ nakline benzetiyor Öztekin; hayatı sona eren gramofonlar yenilere hayat veriyor.
Mehmet Öztekin 40 yılı aşkın bir zamandır gramofon tamir etmeye ve makine aksamı dışında orijinal gramofon üretmeye devam ediyor. Bir gramofonu tamamlaması için gerekli süre yaklaşık bir hafta. İlgiyi daha çok turistler gösteriyor. Ama, “Çoğu dekoratif kaygılar taşısa bile bizimkiler de artık ilgileniyor” diyor Öztekin.
Dükkandan ayrılmadan önce, ünlü His Master’s Voice (Sahibinin Sesi) marka gramofonda bir taş plak dönmeye başlıyor. Müzeyyen Senar’ın sesi, belki biraz cızırtılı ama gençliğinin tüm berraklığını taşıyan bir taş plak kaydıyla dolduruyor odayı. Geçmişin sarı ışığı Mehmet Öztekin’in yüzünde dolaşıyor.

Hiç yorum yok: